Kevin Williamson, 80ler sonunda doğmuş jenerasyonun çoğunun olduğu gibi benim de hayatıma ilk olarak Dawson's Creek ile girdi. O zamanlar orta okula giden ve CNBC-e ile yeni yeni haşır neşir olmaya başlamış ergen bendenizde (daha o zaman Buffy bile yayınlanmıyordu, düşünün!) Dawson's Creek'in nasıl bir etki yaptığını tahmin edersiniz :) Dawson's Creek, korku filmi referanslarını (ve o zaman için nasıl ileri bir iş olduğunu) anlamasam da heyecanla izlediğim Scream 1 ve 2, son olarak 4, ve de The Vampire Diaries, Kevin Williamson'ın bende her işine bir göz atmak isteyeceğim bir isim olduğunu kanısını iyice sağlamlaştırınca son zamanlarda adı sıkça zikredilen ve de ratingleri son derece iyi seyreden yeni FOX dizisi The Following'e göz atmaya karar verdim.
İyi ki de vermişim, çünkü The Following, Edgar Allan Poe takıntılı son derece karizmatik edebiyat profesörü Joe Carroll'ın seri cinayetlerini ve kendine Poe üzerinden bir cult yaratmasını işleyen öyküsüyle tam bana göre bir dizi çıktı :) Joe Carroll, Poe'yu kendine feyz alarak onun ölüm saplantısını ve sadece ölümde umut gören karakterlerini işlediği cinayetlerde yeniden canlandırıyor ve yorumluyor. Tıpkı Poe'nun eserlerindeki gibi onun da kurbanlarının çoğu kadın ve bu kadınlar onun cinayetlerinde (kendi deyimiyle öykülerinde) Poe karakterleri olarak yeniden canlanıyorlar.
Sadece öldürme, intikam alma, ya da bir tür hastalık gibi motivasyon ve sebeplerle öldüren "seri katil" anlatısına yeni, orijinal ve de Poe gibi bu konuda çok zengince yorumlanabilecek işler vermiş bir yazarı da katarak yeni bir boyut kazandırması açısından The Following izleyicisine yeni bir anlatı sunuyor. Ancak bence en güzel tarafı bununla da kalmayıp işin içine Carroll'un takipçilerinden oluşan bir cult'ı da dahil etmesi. Dizi, Carroll'ın hapishanede olduğu, yani yakalandığı bir zaman diliminden başlıyor ve dizideki merak, heyecan unsurunu Carroll'ın geçmişi olduğu kadar takipçilerinin işlediği suçlar ve cinayetler, ve onların bu cult'a nasıl dahil oldukları, daha da önemlisi kim oldukları da oluşturuyor. Bu takipçiler, Carroll gibi Poe'yu ilahlaştırıyor, Poe'yu tanrı, Carroll'ı da onun peygamberi olarak görüyorlar, dolayısıyla bütün edimlerinde Poe metinlerinin ve Carroll'ın emirlerinin büyük bir rolü var.
İyi ki de vermişim, çünkü The Following, Edgar Allan Poe takıntılı son derece karizmatik edebiyat profesörü Joe Carroll'ın seri cinayetlerini ve kendine Poe üzerinden bir cult yaratmasını işleyen öyküsüyle tam bana göre bir dizi çıktı :) Joe Carroll, Poe'yu kendine feyz alarak onun ölüm saplantısını ve sadece ölümde umut gören karakterlerini işlediği cinayetlerde yeniden canlandırıyor ve yorumluyor. Tıpkı Poe'nun eserlerindeki gibi onun da kurbanlarının çoğu kadın ve bu kadınlar onun cinayetlerinde (kendi deyimiyle öykülerinde) Poe karakterleri olarak yeniden canlanıyorlar.
Sadece öldürme, intikam alma, ya da bir tür hastalık gibi motivasyon ve sebeplerle öldüren "seri katil" anlatısına yeni, orijinal ve de Poe gibi bu konuda çok zengince yorumlanabilecek işler vermiş bir yazarı da katarak yeni bir boyut kazandırması açısından The Following izleyicisine yeni bir anlatı sunuyor. Ancak bence en güzel tarafı bununla da kalmayıp işin içine Carroll'un takipçilerinden oluşan bir cult'ı da dahil etmesi. Dizi, Carroll'ın hapishanede olduğu, yani yakalandığı bir zaman diliminden başlıyor ve dizideki merak, heyecan unsurunu Carroll'ın geçmişi olduğu kadar takipçilerinin işlediği suçlar ve cinayetler, ve onların bu cult'a nasıl dahil oldukları, daha da önemlisi kim oldukları da oluşturuyor. Bu takipçiler, Carroll gibi Poe'yu ilahlaştırıyor, Poe'yu tanrı, Carroll'ı da onun peygamberi olarak görüyorlar, dolayısıyla bütün edimlerinde Poe metinlerinin ve Carroll'ın emirlerinin büyük bir rolü var.
Poe'nun dizide bu kadar metinleriyle ön planda olmasının beni ne kadar heyecanlandırdığını, yazımın şu noktasına kadar dizinin ana karakterlerinden olan Ryan Hardy'den hiç bahsetmememden anlayabilirsiniz aslında :) Ryan Hardy, Joe Carroll'ın cinayetlerini ilk çözen, onu yakalayan ve sonra da onun üzerine bir kitap yazan eski bir FBI ajanı. Carroll davasının psikolojisinde bıraktığı hasarla hala savaş veren, öfke kontrolü, alkolizm gibi problemlerle savaşan Hardy, Carroll'dan kurtulduğunu sandığı anda kendini bu sefer de takipçilerinin yarattığı suç ağının içinde buluyor. Tüm bunların üzerine bir de Carroll'ın eski karısı ile yaşadığı, Carroll'ın ikisinin de hayatlarını mahvetmesi yüzünden bir çözüme ulaşamamış bir aşk hikayesi de söz konusu. Tüm bu cinayetler, cult, Poe'nun hem metinleri ve hem de ona öykünenler yüzünden kendini her an hissettiren varlığı içinde bir de son derece sorunlu ve karışık ilişkiler ağı dizinin ana damarlarını oluşturuyor.
Joe Carroll kadar takipçilerinin motivasyonlarını anlamak, Hardy'nin ne zaman bir sinir krizi geçirip kimi kurtarabileceğini, kimi kurtaramayacağını tahmin etmek ve de en önemlisi, bu sefer kimin Carroll'ın takipçisi olduğunu bulmaya çalışmakla geçen The Following, henüz sadece iki bölümü yayınlamış, çok çok yeni bir dizi, dolayısıyla nasıl bir gidişatı olacağı hakkında bir şey söylemek pek mümkün değil. Ancak bir network dizisi için son derece iyi yazılmış, iyi çekilmiş ve de orijinal bir dizi olduğunu söylemek mümkün. Ayrıca, Amerika'nın silah kontrolü, okul cinayetleri ile savaştığı ve de seri katilleri idolize etmeye meyilli çarpık celebrity anlayışının son derece gündemde olduğu bir zaman diliminde ekranda olması açısından da ilginç bir zamanlaması var.
Ryan Hardy rolünde karşımıza çıkan Kevin Bacon, ve de pilot bölümündeki kurbanlardan birini canlandıran Maggie Grace dışında kadrosunda çok bilindik bir sima (en azından benim için) yok. Ancak dizinin ana kötüsü Joe Carroll'ı canlandıran James Purefoy'un karizmatik akademisyen/sosyopatik seri katil rolünde beni çok şaşırttığını ve kendisinin diğer işlerini de merak etmeme neden olduğunu söylemeliyim. Purefoy, Joe Carroll'ı dersleri, konuşmaları ve kitaplarıyla 2010'ların yalnız ve çarpık kitlelerini kendini takip etmeye ikna edebileceğine sizi sonuna dek inandırıyor. Bakalım ağına siz de düşecek misiniz? :)
Ryan Hardy rolünde karşımıza çıkan Kevin Bacon, ve de pilot bölümündeki kurbanlardan birini canlandıran Maggie Grace dışında kadrosunda çok bilindik bir sima (en azından benim için) yok. Ancak dizinin ana kötüsü Joe Carroll'ı canlandıran James Purefoy'un karizmatik akademisyen/sosyopatik seri katil rolünde beni çok şaşırttığını ve kendisinin diğer işlerini de merak etmeme neden olduğunu söylemeliyim. Purefoy, Joe Carroll'ı dersleri, konuşmaları ve kitaplarıyla 2010'ların yalnız ve çarpık kitlelerini kendini takip etmeye ikna edebileceğine sizi sonuna dek inandırıyor. Bakalım ağına siz de düşecek misiniz? :)