Eğer benim gibi 80ler sonunda doğmuşsanız, Twin Peaks'i muhtemelen Star'da gece yarısı yayınlanan bölümlerinden tanıyorsunuzdur (hatta anne babanız benimkiler gibi "Hadi yat çocuğum,", "Bu çocuklara göre değil," diye sizi televizyondan uzaklaştırmadıysa belki hikayesiyle ilgili aklınızda az çok bir şeyler kalmıştır da). Ben diziyi uzun zamandır merak etmeme rağmen sonunda birkaç ay önce izlemeye başladım, geçtiğimiz günlerde de bitirdim ve de hakkında yazılmış pek yazıya denk gelmeyince bir şeyler yazayım istedim. İzlemeyenleri şimdiden uyarayım: Bu yazı spoiler içerir.
Twin Peaks, Washington State'de yer alan, etrafı ormanlarla çevrili, iklimi itibariyle kasvetli, küçük bir kasabadır. Bu kasabanın sessiz varoluşu, kasabanın gözdelerinden lise öğrencisi Laura Palmer'ın cesedinin plastik bir torbaya sarılı olarak bulunmasıyla bozulur. Twin Peaks, artık egzantrik FBI ajanı Dale Cooper'ın mesken bellediği, herkesin zanlı olarak yargılanabileceği, dikkatlerin üzerinde toplandığı bir kasabadır. Ancak Twin Peaks'i, dikkat çekici ya da "garip", "karanlık", "açıklanamaz" kılan Laura Palmer'ın cinayetinden çok daha başka şeyler, güçler ve kasabalılar arasındaki ilişkilerdir. Bunları da bölümler ilerledikçe öğrenir, dizinin kapsamının bir cinayetin çözümünden çok daha fazlası olduğunu/olacağını anlarız. Ve dizinin kapsamı genişledikçe janrı da değişir, genişler, hatta kendine ait bir janr tanımlamaya bile başlar, çünkü Twin Peaks, bölüm sayısı arttıkça hayranlarının özellikle cezbedici bulduğu grotesk karakterleri, bu karakterler arasındaki Amerikan pembe dizilerini alaya alan ilişki yumağı, X Files'ı aratmayan gizemleri ile benzeri olmayan bir türler arası geçişlilik gösterir.
FBI ajanı Dale Cooper, Twin Peaks'te zaman geçirdikçe, önce Laura Palmer'ın göründüğü gibi herkes tarafından sevilen, cici bir lise öğrencisinden ibaret olmadığını, sonra da Twin Peaks'teki huzurlu ve durağan ilişki ağının göründüğünden çok farklı olduğunu öğrenir. Twin Peaks'teki neredeyse herkesin göründüğünden başka bir hayatı vardır ve neredeyse herkes, ne kadar dışarıdan temiz görünürse görünsün, ya ilişkileri ya da dahil olduğu yasadışı olaylar sebebiyle karanlık bir taraf barındırır. Neredeyse diyorum, çünkü geriye kalan Cooper, Donna, Audrey, James gibi karakterler de dizi boyunca vakitlerini diğerlerinin bu ikili hayatlarındaki gizemleri çözmeye adıyor ve kendilerini ya bu ilişki ağlarının içinde ya da korktukları şeylerin tam ortalarında buluyorlar.
Sadece iki sezon devam etmiş Twin Peaks'in büyük bir bölümü Laura Palmer'ın cinayetinin çözülmesine ayrılmış ve ikinci sezonun ortasında "katilin" kim olduğunu öğreniyoruz. Bu süreçte Twin Peaks'teki karanlık gücün Cooper'a görünen ip uçları sayesinde seyirciye belirli bir ölçüde de olsa "açıklanması" söz konusu. Ancak, ne yazık ki dizinin ömrü çok kısa olduğundan, Twin Peaks mitolojisi hiçbir zaman "çözülmemiş" ya da derinleştirilmemiş. Bunda, dizinin reytinglerinin ikinci sezon başlarından itibaren büyük bir düşüş göstermesi ve yayınlandığı kanal olan ABC'nin Lynch'e ve ekibine Palmer'ın katilinin açıklanması için baskıda bulunmasının etkisi büyük.
Laura'nın katilinin kim olduğu açıklandıktan sonra, dizide büyük bir ivme düşüşü gerçekleşiyor ve Bob ve Twin Peaks'in ormanlarında var olan o güç, dizinin "kötü"sü olmaktan çıkıyor. Cooper'ın eski partneri, ezeli düşmanı, deli ve tahmin edilemez olarak çizilen Windom Earle, yeni "kötü" olarak diziye dahil oluyor. Açıkçası seyirci olarak bu yeni hikaye örgüsüne birkaç bölüm kadar adaptasyon problemi yaşıyorsunuz. Gerçi Windom Earle'ün derdi ve sonu da son bölümlerde Bob ve Black Lodge/White Lodge meselesine bağlanıyor, ama o süre içerisinde yaşadığınız hedeften sapmaya ne gerek vardı diye düşünmeden de edemiyorsunuz. Burada tabi ki, kanalın baskısının olduğu kadar, Cooper'ı canlandıran Kyle MacLachlan'ın, Cooper'ın Audrey Horne ile olan ilişkisini canlandırmak istememesi ve bu konuda dizi senaristlerini zorlamasının da etkisi büyük. Audrey Horne, Cooper'ın odağından ve olay örgüsünden çıkınca, ona yeni bir "aşk" yazma kaygısıyla hareket eden ve "iyi kalpli, kadınların ilgisini çekecek ajan" profilinden sapmak istemeyen senaristler, yine damdan düşme bir kararla Windom Earle'un karısı ile geçmişini ve Annie karakterini hikayeye dahil etmek zorunda kalmışlar. Hal böyle olunca zaten kendi mitolojisinden uzaklaşan dizi, bir de karakterler arasındaki duygusal ilişki ağını çözüp ortaya yeni karakterler ve öyküler atınca izleyicisinin büyük bir bölümünü kaybetmiş. Açıkçası dizinin sadece iki sezonu olduğunu bilmesem ya da diziyi gerçek zamanlı izleyen kitleden olsam, muhtemelen ben de izlemeyi bırakabilirdim, çünkü sezon ortasında yeterince işlenmemiş bir hikayeden diğerine ve alakasız ve zorlama aşk öykülerine atlayan bir diziden medet ummak pek akıl işi değil.
Neyse ki son birkaç bölüm dizinin ana mitolojisine hayran olan benim gibileri az da olsa tatmin ediyor. Bob ve Black Lodge'a Windom Earle ve Annie sayesinde olsa da (Lynch'in orijinal planına göre Black Lodge'a kaçırılan aslında Audrey olacakmış) geri dönüyoruz ve daha ilk sezonun ilk bölümlerinde Dale Cooper'ın rüyasında gördüğü o sahne biraz daha açıklık kazanıyor. Tabi hikayenin işlenmeyen birçok kilit noktası hala var ve ne yazık ki sonsuza kadar da olacak ama en azından Laura Palmer ve Dale Cooper bağı biraz açıklığa kavuştuğu için dizinin sonunda yayından kaldırıldığı için kafamı duvarlara vurmak istemedim :) Her ne kadar Cooper'ın Black Lodge'da kalan ruhunun nasıl kurtulacağını, Bob'un yeni maceralarını ve Twin Peaks şerif biriminin bu duruma yaklaşımını deli gibi merak etsem de.
Twin Peaks, bir David Lynch işinden bekleyebileceğiniz her türlü özelliğinin yanı sıra pembe diziyi aratmayan ilişki ağları, Nadeen, Log Lady, Dr Jacoby, Deputy Andy, Lucy gibi karakterleri ile de farkında olmadan insanı kendine alıştıran, bittikten sonra tekrar izlemek isteyeceğiniz, "klasik" sayılabilecek, gerçekten eşi benzeri olmayan bir dizi. Karakterler arasındaki ilişki ağlarının bu kadar çarpık olması ve özellikle de ilk sezondaki twistleri ile bana The Killing'i zaman zaman çok hatırlattı; ancak Twin Peaks'e (aslında Lynch'e) özgü psikolojik gerilimi, grostesk ve kitsch özellikleri barındıran karakter ve durumları ile kendinden etkilenen The Killing gibi işlerden çok çok ötede bir yerde ve yayınlanmasının üzerinden 20 yıl geçmesine rağmen hala hatırlanmayı ve izlenmeyi hak ediyor.
2 comments:
Mükemmel bir yazı olmuş öncelikle. Haberiniz var mı bilmiyorum ama Twin Peaks 2016da geri dönüyor, 3.
Sezonuyla. Lynch müjdesini verdi. Tamda Lauranın dedigi gbi 25 yıl sonra. Dizinin 2.sezonunun başlarındayım, bagımlısı oldum. Bana kalırsa Lauranın katili dizideki kişi dgl.Laurayı bu düzen bu kirlenmişlik öldürdü. Dizideki 15 kişide dahil. Çok derin bir dizi.
Mükemmel bir yazı olmuş öncelikle. Haberiniz var mı bilmiyorum ama Twin Peaks 2016da geri dönüyor, 3.
Sezonuyla. Lynch müjdesini verdi. Tamda Lauranın dedigi gbi 25 yıl sonra. Dizinin 2.sezonunun başlarındayım, bagımlısı oldum. Bana kalırsa Lauranın katili dizideki kişi dgl.Laurayı bu düzen bu kirlenmişlik öldürdü. Dizideki 15 kişide dahil. Çok derin bir dizi.
Post a Comment