Beklentilerin bir diziden/ filmden/ albümden/ kitaptan aldığınız zevk üzerindeki etkisi üzerine buraya (ya da sayısız bloglarımdan birine :) ) bir şeyler yazmış olmalıyım sevgili okurlar. Ama yine de tekrarlamakta fayda var: Söz konusu olan şu yukarıda saydıklarım olunca, beklenti gerçekten de tüm tatminsizliklerin anası. Ha, nasıl mı ortaya çıkıyor bu beklentiler? Haklarında bir şeyler okuyorsunuz, insanlar çok övüyor/ yeriyor, twitter'da, tumblr'da fotoğraflarına, giflerine, videolarına maruz kalıyorsunuz. Bir bakmışsınız ki hakkında birinci elden bir fikriniz olmayan bir ürün hakkında beklentiniz, yargınız oluşmuş bile.
Girls de benim için tam bu durumdan muzdarip bir iş oldu ne yazık ki. Önce zevkine güvendiğim birkaç arkadaştan övgülerini duydum, sonra twitter'da birkaç oyuncunun Leha Dunham'a yazdığı "Girls benim hayatım!!", "Beni anlatıyorsun!!" gibi tweetlerine denk geldim. Ve de karşımdakinin günümüzdeki 20'li yaşların başındaki jenerasyonu (jenerasyonumu) temsil eden bir iş olduğuna dair bir beklentiye kapıldım. Bu beklentiden birkaç ay sonra da (!!!) sonunda dizinin kendisini izlemeye başladım. Tabii ki bu kadar beklenti muhabbetinden sonra reaksiyonumun ne olduğunu tahmin edersiniz: Hayalkırıklığı. Halbuki hiç de kötü bir iş değil Girls, öncelikle çok komik, TV'de görmeyi beklemeyeceğiniz kadar dürüst ve kesinlikle elimde olmadan geliştirdiğim beklentilerim olmasa çok çok daha keyif alarak izleyebilirdim. Ama şimdi beklenti ≠ realite çıkmazını bir kenara bırakalım ve diziye (mümkün olabildiğince) objektif olarak bakmaya çalışalım.
Girls, dizinin yaratıcısı, senarist ve yönetmeni Lena Dunham'ın canlandırdığı Hannah Horvath'a odaklanan ve Hannah üzerinden Brooklyn'de yaşayan birbirinden çok farklı ve de çoğu zaman neden arkadaş olduklarını sorguladığınız 4 kadının başına gelen birbirinden komik olayları konu alan bir dizi. Bu 4 kadın, her ne kadar çoğu anlatıda (özellikle de TV'de) "yetişkin" hayatlara sahip olarak çizilen yaşlarda olmalarına rağmen (22-25) bırakın hayattan ne istediklerini bilmeyi, doğru düzgün işlere bile sahip değiller. "Gerçekte" olduğu gibi hayatlarında ilk defa yetişkin olmak, para kazanmak, adapte olmak gibi sorunlarla ve hepsinden de ötesi "yetişkinliğin" sandıkları şey olmadığı gerçeği ile yüzleşmek durumundalar. Dizi de, tam bu durumla, Hannah'nın ailesinin artık ona maddi olarak destek olmayacaklarını açıklamasıyla başlıyor. Hayatı boyunca yazar olmak istemiş olan Hannah, tabi ki 24 yaşında ve stajyer olarak bir ofiste çalışan her genç gibi bu duruma hiç hazır değil.
Hannah'nın "Ne istediğimi bulmaya çalışıyorum" olarak özetlenebilecek bu yetişkin olma sancıları, aşk hayatında da son derece belirgin tabii ki. Erkek arkadaşı olmasını istediği ama (en azından Hannah'nın gözünden) seksten öteye geçemediği Adam'la olan maceraları dizinin en eğlenceli ve en beklenmedik hikaye kollarından birini oluşturuyor. En yakın arkadaşı ve de dizinin iyi çizilmiş 2. (ve son) karakteri Marnie uzun süreli ilişkisinin artık bittiğini kabullenemeyip kendine uygun gördüğü "iyi, ideal" kimliğinden sıyrılması gerektiğini kabullenemezken, Hannah Adam'la istediğini sandığı şeyi aslında istemediğini fark ediyor.
Hannah ve Marnie'nin hikayeleri, tam da bu açıdan, yani "İkili ilişkilerde bencil olan, arayışlarda olan, karşı tarafın kalbini kıran erkektir" stereo-type'ının çok yanlış ve de kadını pasif kıldığı için cinsiyetçi olduğunu göstermesi açısından önemli ve de dürüst. Ve ben açıkçası, diğer karakterler Jessa ve Shoshanna'nın slapstick komedileri hariç, en çok Hannah ve Marnie'nin hikayelerini izlemekten keyif aldım, en çok onların kendilerini içinde buldukları büyüme sancıları, iş-eş-dost durumları ile özdeşleştim.
Çünkü maalesef, Jessa ve Shoshanna, Marnie ve de özellikle Hannah ile karşılaştırıldığında karikatürden öteye geçemiyor. Onların bu karikatürize durumları (Shoshanna'nın neurosis'e varan hiper-aktif, takıntılı hali, Jessa'nın hakkında hiçbir şey bilmeden sadece "çılgın" olduğunu kabul etmemiz beklenmesi) dizinin komedisi için belki bilinçli kararlardır, ancak çoğu zaman bu iki kızın Hannah ve Marnie ile neden arkadaş olduklarını, neden birlikte vakit geçirdiklerini anlamak çok güç.. Ya da neden ana karakterler olduklarını. Özellikle de Shoshanna'nın.
Bu ikisinin hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığımız için karikatüre kayan karakterleri, dizinin bir jenerasyonun gerçek kadınlarını portrelemek gibi bir derdi olmasaydı (ya da bu dert ona yapıştırılmasaydı diyeceğim ama Lena Dunham'ın röportajlarından böyle bir çıkarıma varmak zor), adı "Girls" gibi son derece kapsayıcı ve genel olmasaydı açıkçası hiç can sıkmayabilir, bayıla bayıla da izlenebilirdi. Nitekim TV'de böyle bir sürü karakter var ve komedi bir tür olarak buna çok uygun bir tür. Ama Girls, kesinlikle sadece komediden daha iddialı ve de kendini komedi için fazla ciddiye alıyor. Bu sıkıntı, neyse ki sezonun ikinci yarısında karakterler arası iletişim arttıkça ve bölümlerin temposu yerine oturdukça azalıyor. Shoshanna'nın bakirelik takıntılı OCD halinden daha fazlası olduğunu, Jessa'nın kendisinden başka insanların da varlığından haberdar olduğunu gösteren az da olsa sahneye denk geliyoruz örneğin :) Adam ile Hannah ilişkisi de yine sezonun ikinci yarısında çok daha ilginç ve tahmin edilemez bir hal alıyor, dolayısıyla izlemesi zevkli bir hikayeye dönüşüyor. Bu tür gelişmeler, dizinin geleceği için (2. sezonu Ocak başında başlayacak) umut vadeden gelişmeler.
Yine de, izlemeyenler için uyarımı yapmakta fayda görüyorum, pazarlananın aksine çok daha spesifik bir kesime hitap eden, çok daha komedize bir yapım Girls. Beklentileri gerçekçi tutmakta fayda var :)
No comments:
Post a Comment