29.5.13

New Girl'ün 2. Sezonunun Ardından


SPOILER İÇERİR!

Zooey Deschanel'in "quirky girl" imajının parodisine yaslanacak ve itici bir projeye dönüşecek gibi başlayıp çoğumuzu şaşırtmış New Girl, şahane bir sezonu geride bıraktı. Şu an yayınlanmakta olan favori sit-com'um olan bu diziyi gerçekten çok büyük bir keyifle, kahkahalar atarak izliyorum ve ikinci sezonu ilkinin gölgesinde kalmadığı için geleceğinden de çok umutluyum. Peki nedir New Girl'ü ve ikinci sezonunu özel kılan? Gelin bunlara hep birlikte bakalım. 
Öncelikle, New Girl yazımın en başında bahsettiğim Zooey Deschanel'den etkilenerek yaratılmış gibi duran Jess karakterine odaklanmadı. Aksine Jess'i ev arkadaşları Winston, Nick ve Schmidt ile bir takım haline getirdi. Hem de nasıl bir takım! Hepsi birbirinden garip, çocuksu ve saçma alışkanlıklara sahip üç erkek ve bir kadının birlikte yaşadığı bir ev düşünün. Bu eve Arrested Development, The Office, Friends gibi dizilerde karşımıza çıkmış awkward ve romantik bir komedi anlayışı ekleyin. Ve bunu onla çarpın, elde edeceğiniz şey belki Jess, Nick, Schmidt ve Winston dörtlüsünün arasındaki dinamiğe benzeyecektir. Gerçekten böylesine eşsiz bir komedi New Girl'ün komedisi. 
Başlarda 30lu yaşların başında son derece normal üç erkek gibi duran Nick, Schmidt ve Winston, dizi ilerledikçe ve karakterler arasındaki dinamik oturdukça çok daha ön plana çıkmaya ve "gerçek yüzlerini" göstermeye başladılar. En başlarda Jess'in garip ve takıntılı olduğunu iddia eden, onun hayat koçu olacakmış gibi duran bu adamlar, sit-comlarda pek rastlanmayan bir şekilde birbirlerinden çok farklı ve kendilerine özgü komedi durumları içinde karşımıza çıktılar. Nick, Winston ve Schmidt'i komik kılan öğelerin hepsi birbirinden farklı ve dizinin dinamiği için vazgeçilmez öğeler. Nick'in öfke patlamaları, sorumsuzluğu, Schmidt'in cinsellik, titizlik ve kilo takıntıları, Winston'ın hiçbir zaman nerede nasıl davranması gerektiğini bilmemesi, kariyer ve sevgili problemleri, bu öğelerin sadece bazıları. Bu sezonda, ilk sezonun devamı niteliğinde olan birkaç hikaye örgüsü dışında (ki bunlar da Jess & Nick ve Schmidt & Cece ilişkileri) karakterlerimizi bu komik özelliklerini daha da açığa seren durumlarda izledik. Jess kendine inanılmaz komik olaylar zinciri içinde yeni bir sevgili buldu, işinden atıldı, Cece'nin yerine kendini modellik yaparken buldu. Schmidt Nick'le olan arkadaşlığının onuncu yılını düğünden farksız bir partiyle kutladı, Cece'yi kaybetti, Cece'nin yerine birden kafayı taktığı bir balığı koymaya karar verince kendini hastanede buldu, şişmanlık zamanından kalma kız arkadaşına geri döndü. Nick babasını kaybetti, öfke problemini parkta tanıştığı hiç konuşmayan bir adamla havuz tedavisine girerek aşmayı denedi, bir striptizciyle birlikte oldu. Winston sonunda keyfince birlikte olabileceği birini buldu, eşek şakaları konusunda ne kadar abartılı olduğunu kanıtladı, futbol oyuncusu arkadaşının ilgisini Jess'e kaptırdı. Bunların büyük bir çoğunluğu karaktelerin başına gelen "önemli" (ve tabii ki benim aklımda kalan) olaylar :) Ancak New Girl'ün asıl komedisi, karakterlerin olaylara reaksiyonlarında gizli ve bu sezon da ilki gibi, hatta ondan da çok, slapstick komediyi andıran düşme-kalkma-dans etme-yarışma-taklit içeren bu reaksiyonlarıyla beni çok güldürdü. Bu diziye ne kadar çok güldüğümü açıklamanın sanırım en kolay yolu karşılaştırmaya gitmek olacak: Çok komik bulduğum Seinfeld, Friends gibi klasiklere bile New Girl'e güldüğüm kadar gülmedim. 


Gelelim diziyle ilgili sıkıntılı bulduğum noktalara.. Bunların başında kesinlikle Winston'ın hikaye örgüsünün çok sınırlı ve tektip olması geliyor. Konuyu ırk konusuna bağlamak istemiyorum ama Cece gibi ikincil bir karakterin bile bu sezon kendine has bir hikaye edinebildiği bir dizide Winston'a kesinlikle daha fazla yer verilmeli. Bu sezondan sadece Daisy ile olan ilişkisi ve bekaret hikayesi gibi neredeyse anekdot seviyesinde kalan hikaye örgüleri edindi Winston ve bunların da ne kadar akılda kalıcı olduğu düşünülürse açıkçası hem karaktere hem de oyuncuya haksızlık ediliyor gibime geliyor. Umarım bu problem önümüzdeki sezonda çözülür. Bir diğer "problem" de dizideki karakterler arasındaki romantik ilişkiler. Schmidt ve Cece arasındaki ilişki doğası itibariyle imkansızlığı, hiçbir zaman resmiyete dökülememesi, en sonunda gelen ayrılık ve Cece'nin hamile kalabilmek için çok kısa bir zamanının kaldığı öğrenmesi gibi engellerle izleyiciyi çabucak sıkmayacak ve de nazından usandırmayacak bir şekilde 2 sezona yayılabildi. Ancak Jess ve Nick arasındaki elektiriğin bu sezon sonlarına doğru ilişki mertebesine geçiş yapması beni açıkçası dizinin geleceği adına korkutuyor. Öncelikle, sit-comlardaki ana karakterler arasındaki uzun süreli ilişkilerin geleceğinin nasıl olduğu malumunuz (bkz: Friends'den Ross ve Rachel). Bunun üzerine izleyicilerin bu ilişkilere ne kadar çok kendini kaptırdığını, günümüzde bir de yazarlara, yapımcılara ve oyunculara sosyal medya sayesinde direkt bir erişimleri olduğunu eklersek, bu ilişkilerin fan-service'e dönüşmemesi çok çok zor. O yüzden özellikle Jess ve Nick'in dizide halihazırda kapladıklarından daha da fazla alan kaplaması, dizinin tonunun komediden romantik komediye kayması gibi endişelerim var. Yazarlar da bunun farkındalar elbette ve bunu engellemek için ellerinden geleni yapacaklarını söylüyorlar. Bize de olacakları izleyip görmek kalıyor bu durumda.
Son olarak, bu sezon dizideki konuk oyuncuları ve onlar için yazılan hikayeleri de son derece başarılı buldum. Özellikle de favorilerimden Dylan O'Brien'ı dizide görmek beni çok eğlendirdi. Kısacası Zooey Deschanel filan demeyin, mutlaka bir şans verin diyorum. 

Follow on Bloglovin

No comments:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...