29.6.13

Gameboard of the Gods: Vampir Akademisi'nin Yazarından Yeni Bir Seri

Richelle Mead, birkaç sene önce Twilight ile patlak vermiş vampir fenomeni sırasında Vampir Akademisi ile tanıdığım bir yazar. Vampir Akademisi de young adult vampir serileri arasında kesinlikle favorim. Mitoloji ve din üzerine eğitim görmüş, çok üretken bir yazar Richelle Mead ve serilerinde kurduğu dünyalar kesinlikle çok orijinal. Kadın karakterleri de YA romanlarında görmeye alıştığımız zayıf, silik, varoluş nedeni aşk olan karakterlerden çok uzak, çok yönlü karakterler. Hal böyle olunca yeni serisi The Age of X'in ilk romanı Gameboard of the Gods internete düşünce çok heyecanlandım ve hemen okumaya koyuldum. Gezi olayları yüzünden gece gündüz bilgisayar başında olduğum bol stresli ve üzüntülü günlerde, Gameboard of the Gods'ın dünyasına kaçmak bana inanılmaz iyi geldi.
Öncelikle, The Age of X bir YA serisi değil. Yeni bir Vampir Akademisi ya da Bloodlines serisi bekleyenleri bu anlamda baştan uyarmakta fayda var :) Gameboard of the Gods, dis/ü-topik, dinin tamamen yasaklandığı, dünyanın castal, plebian gibi sınıflara ayrıldığı ve teknolojinin çok ilerlediği bir gelecekte geçiyor. Dinsel farklılıklar yüzünden büyük savaşlara sahne olan dünya bölünmüş, bu süreçte ortaya çıkan ve kısırlık, astım ve yaralara yol açan Mephistopheles isimli bir virüs insanlığı vurmuştur. "Decline" adı verilen bu dönemde ise şu anki Birleşik Devletler gibi büyük bir devlet olan Republic of United North America (RUNA) kurulmuştur. RUNA, teknolojinin, gücün merkezidir, praetorian adı verilen, implantla güçlendirilmiş, uyumayan bir askeri topluluk tarafından korunmaktadır.
Romanın ana kahramanları, lisansı olmayan ve "tehlikeli" dini toplulukları incelemek ve gerekirse kapatmakla görevli servitor Dr Justin March ve preatorian Mae Koskinen. Roman başında March, nedenini bilmediğimiz bir sebepten RUNA'dan sürgün edilmiştir, Panama'da yaşamaktadır. Kafasının içinde seslerini duyduğu Magnus ve Horatio isimli iki kuzgun vardır. Tam bir kazanovadır, içki ve uyuşturucu konusunda zayıftır. Tam RUNA'ya dönme hayallerinden umudu kesmişken Mae ile tanışır, birlikte olurlar, ancak işler (konu gönül işleri olunca her Mead romanında olduğu gibi) karışır. Mae, castal bir savaşçıdır, inanılmaz güzeldir, ancak kendisini kontrol etmeye çalışan karanlık bir güç olduğunun bilincinde değildir. Bu paranormalden büyük ölçüde etkilenmiş ama onun da etkilerini yok saymak için ellerinden geleni yapan ikili, kendilerini bir seri cinayet davasını araştırmak üzere birlikte çalışırken bulurlar. Justin, bu davayı çözmesi koşuluyla tekrar RUNA'ya girmeye hak kazanır. 
Romanın ana meselesi aslında bu cinayetin çözülmesi. Ancak serinin ilk romanı olduğundan dünyasını ve karakterlerini de okuyucuya tanıtması ve de sevdirmesi lazım. Gameboard of the Gods da tam bu iki önemli işlev arasında sıkışmış bir roman. Öncelikle, bu yeni dünyanın sınıfsal ve politik yasalarını kavramak, terimleri ile haşır neşir olmak epey bir vaktinizi alıyor. Bunlar seri için önemli unsurlar olduklarından olsa gerek, Mead de bunları ön plana alıp zaman zaman cinayetler ve açıklanamayan paranormal olayları arka plana atabiliyor. Ben romanın dünyasına girmekte epey bir zorlandım. Çoğu okuyucu ilk 100 sayfadan sonra romanın kendilerini cezbetmeye başladığını yazmış, benim için bu 100 sayfadan da fazla sürmüş olabilir :) Ama yine de romanın paranormal unsuru üzerindeki mitoloji etkisi beni inanılmaz cezbetti. Gameboard of the Gods dünyasında insanların sırtlarını döndüğü tanrılar, kendilerine birer "elect" seçiyorlar. Bu "electler" yoluyla kendilerine takipçi kazanmaya çalışıyorlar. Tıpkı mitolojideki tanrılar gibi ibadet, altar bekliyorlar, altarları yıkıldığında güçsüzleşiyorlar. Çoğu tanrı da romanda mitolojideki isimleriyle geçiyor. 
Romanın diğer bir unsuru da, yine diğer Richelle Mead romanlarında olduğu gibi, ana karakterler arasındaki karmaşık aşk ilişkisi :) Justin ve Mae birbirlerine yanık ve takık ama aralarında ulvi ve ruhani engeller var :) Neyse ki bu yetişkinler için yazılmış bir seri olduğundan, aralarındaki bu engeller de vıcık bir romantizmle değerlendirilmiyor ve dramatik öğelerden uzak. Okuyucuların Goodreads gibi sitelerde yine şikayet ettiği konulardan biri de bu ikilinin tutulur, özdeşleşilir bir yanının olmaması. Mae, fazla mükemmel, Justin de malum bağımlılıkları dolayısıyla itici bulunmuş. Mae'nin mükemmel olduğuna katılmasam da karakter olarak biraz daha derinleştirilmesi gerektiğine ben de inanıyorum. Justin, komedi anlayışıyla bana Vampir Akademisi'nden Adrian'ı hatırlattı biraz. Bu size nasıl bir karakter olduğuna dair fikir verecek bir karşılaştırmadır diye düşünüyorum :) Kısacası ben kendisini itici bulmadım, ama romantik bir kahraman olduğunu da düşünmüyorum. Olması da gerekmiyor bence. Roman hitap ettiği kitle dolayısıyla böyle bir kahramana ihtiyaç duymuyor; ama muhtemelen bu sebepten de Vampir Akademisi kadar büyük bir takipçi kitlesine ulaşamayacaktır. 
Gameboard of the Gods, The Age of X serisinin ilk kitabı ve Richelle Mead'in "Yazarken en çok zorlandığım kitap" dediği bir kitap olarak yer yer tekleyen, yeterince rahat akmayan bir olay örgüsüne sahip. Ancak yarattığı dünya Mead'e yakışır derecede orijinal ve umut vadedici. Ben beni çok vurduğunu söyleyemem ama bundan sonraki kitabı okumamı sağlayacak kadar meraklandırdı. Vampir Akademisi'nin ilk romanını da çok güçlü bulmadığımdan, bundan sonraki romanların daha derli toplu olacağına dair umutluyum. Kitap henüz Türkçe'ye çevrilmiş değil. Mead'in diğer kitaplarını Türkçe'de yayımlayan Artemis Yayınları bu romana el atar mı şimdilik bilemiyorum ama İngilizce konusunda sıkıntısı olmayanlar kitaba internet üzerinden erişebilirler. 

Follow on Bloglovin

No comments:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...