29.6.13

Stoker / Lanetli Kan: Chan-wook Park'ın İlk İngilizce Başyapıtı

Stoker'ı ne kadar beğendiğimi sizlere anlatamam. Chan-wook Park'ın izlediğim ilk filmi olan bu film, yönetmenin şimdiden kült ve klasik işlere imza attığının benim için kanıtı oldu resmen. Daha önce herhangi bir şeyini izlemediğime, "Oldboy" dışında hiçbir filminin ismini bile duymadığıma çok hayıflandım. Bu da İngilizce konuşmayan dünyanının sinemasına ne kadar az aşina olduğumu / olduğumuzu gözler önüne seren durumlardan biri sanırım. 
Stoker, Türkçe'ye çevrilen adıyla Lanetli Kan, Chan-wook Park'ın ilk İngilizce filmi. Kadrosunda Mia Wasikowska, Nicole Kidman, Matthew Goode gibi isimlerin olması, İngilizce ilk filmini yöneten bir yönetmen için son derece etkileyici. Senaryo da süpriz bir şekilde Prison Break'in başrol oyuncusu Wentworth Miller'a ait. Peki nedir bu her yönüyle sıradışı filmin konusu?
Film, 18'ine yeni girmiş India'nın bir trafik kazasında babasını kaybetmesiyle başlıyor. Nicole Kidman tarafından canlandırılan annesiyle malikhanelerinde yalnız kalan India'nın farklı bir genç kız olduğunu hemen fark ediyoruz. Çok zeki, yaşıtları gibi giyinmiyor, dokunulmaktan hoşlanmıyor. Babasına ve onun anısına çok bağlı. Ancak babasının cenazesinde hayatında ilk kez gördüğü amcası Charlie'nin yanında bir türlü rahat olamıyor. İşte tam bu noktada da filmi "thriller" yapan öğeler kendini göstermeye başlıyor. Filmin konusu ile ilgili daha fazla şey yazıp izleme zevkinizi elinizden almak istemiyorum, o yüzden konusuyla ilgili söyleyeceklerimi bundan ibaret tutacağım :) Çünkü Stoker, hakkında ne kadar az şey bilerek izlemeye başlarsanız size o kadar çok zevk verecek bir film. Ben sonuna dek büyük bir heyecanla, ne bekleyeceğimi bilmez bir şekilde izledim ve de anlatılan hikayeden gerçekten inanılmaz etkilendim.

Wentworth Miller, India'da gerçekten çok detaylı, ele aldığı psikolojiyi tüm hastalıklarıyla benimseyen bir yetişkin olma hikayesi anlatmış. India ile yeni dul annesi Evelyn arasındaki ilişki de en az India'nın karakteri kadar karmaşık. Wasikowska, bu rolde gerçekten de sıradışı. Film, türü sebebiyle muhtemelen büyük ödüller (Oscar, Golden Globe) tarafından es geçilecektir; ama bu bir drama olsaydı, bu performans ona mutlaka bir adaylık olarak geri dönerdi diye tahmin ediyorum. Aynı şekilde Nicole Kidman da Evelyn'in kırılgan, güvensiz ve acınasını ruh halini çok iyi benimsemiş. Charlie ve India karşısındaki çaresizliğinin gözler önüne serildiği sahnelerde gerçekten de sizi ele geçiriyor. İzleyici olarak özdeşleşebileceğiniz tek karakter olduğu da düşünüldüğünde onun yaşadığı dehşete kapılmamak elde değil. 



Oyunculuklardan bu kadar bahsedip Matthew Goode'u es geçmek olmaz. Goode Uncle Charlie rolünde mükemmel. Gerçekten de o rolü daha iyi canlandırabilecek başka bir isim düşünemiyorum. Kendisini bu film öncesi sadece sima olarak biliyordum ama bu film yüzünden başka işlerine de gerçekten göz atmak istiyorum. Ama Stoker ile ilgili beni kesinlikle en çok vuran, Chan-wook Park oldu. Park, kompozisyona önem veren bir yönetmen ve film boyunca çok güzel kareler yakalamış. Filmin kompozisyonlarının güzelliğine, ayrıntılardaki zekaya ve inceliğe kapılıp hikayeden uzaklaşmanız son derece olası. Ben, açıkçası renk kullanımına ve kompozisyonlara hayran kalırken yer yer Polanski'yi andım, bu da neyi kastettiğim konusunda bir fikir verir diye tahmin ediyorum. Evet, gerçekten böyle büyük bir yetenek karşımızdaki :)
Son olarak, filmle ilgili söylemek istediğim birçok şey olmasına rağmen yazımın başındaki sözümden caymamak adına, Clint Mansell'in film için hazırladığı score'a da övgülerimi sunmak istiyorum. Bilmiyorum evde dinleyip gerim gerim gerilecek kadar sevdim mi, ama film sırasında gerçekten de görüntü ve hikayeyi çok iyi bütünleyen bir unsurdu benim için. Altını çizmekte o yüzden fayda görüyorum :) İzlerseniz bana mutlaka yorum bırakın, olur mu? Filmi birileriyle tartışmak için sabırsızlanıyorum! 

Follow on Bloglovin

No comments:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...