26.8.13

Lorde: Yeni Zelandalı Bir Wunderkind

Popüler müziği takip etmek için TV izlemeyi bıraktığımdan beri (2000ler'in ilk yarısından beri yani) kimler çok dinleniyor, çok satıyor, ne yeni, vs gibi konularda eskisi kadar erkenci olamıyorum. Tabii ki çok popüler olandan zaten kendisini Twitter vs sayesinde gözünüze soktuğu için haberdar olmamak mümkün değil; ama bazen bazı isimleri gözden kaçırabiliyorsunuz. 'Popüler = kötü' anlayışını da ön yargılı bulduğumdan ara ara 'top' listelerine göz atıyorum. Lorde'nin ismini de ilk kez iTunes'un popüler albümler listesinde gördüm. Sonra da nasıl olduysa bir yerlerden 16 yaşında olduğunu okudum ve iyice meraklandım. The Love Club isimli EP'sini defalarca dinlendikten sonra da ilgim ve merakım dörde beşe katlandı, çünkü karşımdaki güncel müzik ve kültür dünyasını çok iyi anlamış, yaşından beklenmeyecek kalitede, kaliteli pop müzik icra eden genç bir kadındı. Peki kimdi bu Lorde? Nereliydi, nasıl olmuştu da iTunes'un en çok satanlar listesine girmişti ama yüzü her yerde değildi?
Tüm bunlara girmeden önce kendisinden kısa da olsa biraz bahsetmekte fayda var. Lorde, '96 (!!) doğumlu Ella Yelich-O'Connor'ın sahne adı. Ella, Yeni Zelanda'nın Auckland şehrinde ailesiyle birlikte yaşıyor ve lise son sınıfa yeni geçmiş. 11 yaşındayken bir okul organizasyonunda şarkı söylerken keşfediliyor. Bu performansın kaydı bir şekilde bir müzik firmasına ulaşıyor ve Ella Universal'e bağlı bir şekilde bir prodüktörle şarkı yazmaya başlıyor. Bu çalışmaların ilk ürünü olan 5 şarkılık ilk EP'si The Love Club'ı geçtiğimiz Mart'ta SoundCloud üzerinden ücretsiz yayınlıyor. Bu EP kulaktan kulağa yayılarak iyice popüler oluyor. Ülkesinde "ünlü" sayılabilecek bir tanınırlığa ulaşıyor, EP'sini de dinleyebileceğiniz Youtube kanalındaki videolar bir milyonu aşkın insan tarafından izleniyor. EP'nin popülerliği sayesinde ilk kez ülkesinden çıkıp Los Angeles'a, New York'a gidiyor, buralarda sahne alıyor.
Tüm bu başarıya rağmen daha görünür olabilecekken kendini saklamayı seçen bir isim Lorde. Ancak hakkında araştırma yaptıkça ve röportajlarını okudukça aslında ne kadar başarılı olduğunu kavrayabiliyorsunuz: Lorde'nin EP'si hem çok iyi satıyor, hem de müziği endüstride saygı duyulan birçok isimden övgü alıyor. Bu "az görünürlük" röportajlarında söylediğine göre tamamen kendi seçimi. Etrafta dolaşan fotoğrafların müziğini ve personasını temsil etmesine çok dikkat ettiğini, uzunca bir süre sırf bu sebepten Twitter ve Instagram kullanmadığını söylüyor, örneğin. Yukarıda da kullandığım fotoğraf, Lorde'nin çocukluğundan beri en büyük ilgi alanlarından biri olan aristokrasiyi ve kraliyeti temsil eden, bu şekilde kurgulanmış bir fotoğraf. Bu aristokrasi ve kraliyet sevgisi, Lorde'nin sahne persona'sında ve müziğinde de çok belirgin. Sahne isminin Lord(e) olması, ilk single'ı Royals ve sözleri, bu ilginin kendini gösterdiği diğer örnekler.
Önce persona'sından sonra müziğinden bahsetmek doğru değil biliyorum ama gerçekten (kendisinin tasarladığı gibi) bu ikisi çok iç içe. Lorde, Animal Collective, Yeasayer gibi grupların yaptığı gibi insanın ağzına takılacak ve aklından çıkmayacak, "zeki" bir müziğin peşinde olduğunu söylüyor röportajlarında. Her ne kadar yaptığı müziğin pop müzik olduğunun bilincinde olsa da, tüketim müziği yapmamanın, TMZ kültürünün parçası olmaktan uzak durmanın, rap kültürünün meta anlayışının ne kadar gerçeklikle örtüşmediğinin bilincinde olmanın ve bu bilinçle şarkı yazmanın öncelikleri olduğunu da söylüyor. Ben onu bu kendinin farkındalığıyla Grimes'a çok benzettim açıkçası. Müziğiyle olduğu kadar varoluşu ve temsil ettikleriyle çok sevdiğim bir isimdir Grimes, bu anlamda Lorde de takdirimi kazandı. Şarkılarının melodileri ve beatleri de bana ağırlıklı olarak yine çok sevdiğim Emily Wells'i çağrıştırıyor. Ancak sözlerinde Wells'de olmadığı kadar yoğun derecede pop kültür referansı var. Zaten röportajlarında da pop kültürünü çok yakından takip ettiğini, takdir etmese de TMZ'i ve Tumblr çok kullandığını söylüyor. Kısacası karşımızda epey gelecek vadeden, şarkı ve söz yazarlığıyla yaşıtlarından ve büyüklerinden epey yetenekli, ultra kendinin farkında ve de feminist bir wunderkind var. Martta yayınladığı ilk EP'si The Love Club'ı bu Eylül'de yayınlanacak ilk uzun çaları Pure Heroine takip edecek. O zamana kadar en azından EP'sinin en öne çıkan şarkısı Royals'ı dinlemezlik etmeyin!




Follow on Bloglovin

No comments:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...