Korku filmi severler için verimli bir dönemde yaşamıyoruz maalesef. Şaşırtan, mantık hataları ile sinirlendirmeyen, karakterlerinin aptallıkları ile insanı izlediğine pişman ettirmeyen çok az korku filmi gösterime giriyor. Bu düşük beklentinin etkisiyle muhtemelen insan kendinde ortalamanın üstündeki bir korku filmini diğer türdeki bir filme nazaran daha çok tavsiye etme, tanıtma ihtiyacı hissediyor :) O kadar ki, her zaman yaptığımın aksine ülkemizde Sokağın Sonundaki Ev adıyla gösterime giren, baş rolünde taze Oscar'lı Jennifer Lawrence'ın olduğu House at the End of the Street'i tamamen spoiler'sız yazmak niyetindeyim. Takip edenler bilir pek yaptığım bir şey değil bu, nitekim eleştiri içermeyen tanıtım yazıları yazmak pek keyifli bir şey değil. Ancak bu filmden keyif almanın tek yolu spoiler'sız izlemek ve çoğu okurumun da filmi henüz izlemediğini varsayıyorum :)
Sokağın Sonundaki Ev, küçük bir Amerikan kasabasına yeni taşınan ve ilişkileri oldukça problemli olan anne-kız Elissa ve Sarah'nın hikayesini konu ediniyor. Elissa ve Sarah'nın yeni evlerinin karşılarındaki evde Carrie Anne isimli bir genç kız anne babasını öldürmüştür ve kendisinin yaşayıp yaşamadığının bilinmemektedir. Kasabada Carrie Anne'in ormanda yaşamaya devam ettiğine dair dedikodular dolaşmaktadır. Bu dedikodular yüzünden evlerini oldukça ucuza kiralayan Elissa ve Sarah'nın hayatı, Elissa bu trajik ailenin cinayet mahalli evde yaşayan oğlu Ryan ile arkadaş olana kadar sorunsuz ve olağan devam eder. Elissa'nın her zaman "problemli" çocuklarla arkadaş olup onları iyileştirmeye eğilimli karakterinden çekinen Sarah, ikilinin ilişkisine müdahale etmeye çalışır tabii ki. Ama Elissa liseli bir yeni yetme olduğundan annesini dinlemez ve filmin asıl insanı şaşırtan gelişmeleri de bu noktada patlak verir.
Şimdiye kadar yaptığım özetin kulağa bir korku filmi özeti gibi gelmediğinin farkındayım. Ancak film de bilinçli bir şekilde türler arasında gidip gelip izleyicisine izlediği hikayenin ne tür bir hikaye olup olmadığını sorgulatıyor. Carrie Anne'in malum öyküsü yüzünden bir cinayet ya da paranormal durum olasılığını sorguluyorsunuz. Ryan'ın trajik hikayesi, izlediğinizin bir küçük kasaba acımasızlığı öyküsü olabileceğine de işaret ediyor. Ne yazık ki bu kararsızlık, bilinçli olsa da filmin tonuna da yansıyan bir kararsızlık. Yaklaşık ilk 40 dakika boyunca House at the End of the Street'ten sıkılmanız, klişe bulmanız ve izlememeye karar vermeniz yüksek bir olasılık. Ama sabrederseniz karşınıza çıkacak sürprizler, filme ayırdığınız zamana değiyor.
Sanırım filmle ilgili en büyük şikayetim de bu kararsızlık ve yönetmenin yaptığı bazı tercihler oldu. Film esasında bir psikolojik thriller iken kamera ve müzik kullanımları çoğu sahnede size bir müzik videosu ya da slasher izliyormuşsunuz hissi veriyor. Bu da izleyiciyi ana hikayeden ve onun tonundan kopartıyor, ve açıkçası filmi biraz ucuzlaştırıyor. Jennifer Lawrence'ın, Elisabeth Shue'nun ve Max Thieriot'ın böyle bir film için fazla iyi performansları bu seçimler yüzünden de biraz güme gidiyor açıkçası. Filmin fazla ilgi görmemesini (gerçi gişesiyle bütçesini 5'e katlamış, bu da filmin stüdyo gözünde "başarı" olduğu anlamına gelir) ve IMDB puanının çılgın Jennifer Lawrence hayranlarının oylarına rağmen bu kadar düşük olmasını buna bağlıyorum.
Kısaca toparlamak gerekirse, iyi oyunculuklu, bol süprizli ve ortalamanın üstünde bir korku filmi House at the End of the Street. Jennifer Lawrence seviyorsanız izlememezlik etmeyin, "Korku filmi olsun da ne olursa olsun" diyorsanız kesin izleyin, "Orijinal korku filmi izlemek istiyorum," diyorsanız da es geçin (ve The Cabin in the Woods'a göz atın :) ) ama daha fazlasını da beklemeyin :)
No comments:
Post a Comment