12.12.13

Gravity / Yer Çekimi: İnsan Olmanın Çaresizliği





















Her Şey Aydınlandı'yı az çok okuyan herkesin tahmin edebileceği gibi sinemaya giden bir film takipçisi değilim. Genelde, hem üşengeçliğimden hem de para harcamak istemediğimden çoğu filmi internete düşmesini bekleyip öyle izliyorum. Gravity, hakkında okuduğum olumlu yorumlar sebebiyle bana bu alışkanlığımı bozduracak kadar merak ettiğim bir filmdi; ama yine tahmin edebileceğiniz gibi evde izledim ve sonunda merakımı gidermiş oldum. 

Children of Men ve Y tu Mama Tambien gibi filmlerle tanınan Alfonso Cuaron'un yönetmenliğini yaptığı film, ilk uzay yolculuğuna çıkan tıp mühendisi Dr Ryan Stone'un (Sandra Bullock) hayata yeniden bağlanmasının hikayesini anlatıyor. Deneyimli astronot Matt Kowalski (George Clooney) ile Rusya'nın uzay üslerinden birinin enkazının yarattığı zincirleme reaksiyon yüzünden mekiklerini kaybediyorlar ve Dünya'yla iletişimlerini yitiriyorlar. Filmin en başında izleyicisine ilan ettiği gibi "Uzayda yaşam imkansız" ve Ryan ve Matt, evrenin insanı devamlı yok etmeye çalışan imkansız şartlarına rağmen hayatta kalmaya ve "ev"e dönmeye çalışıyorlar. 
Filmin, karakterlerin içinde bulundukları durumlar ve her adımda karşılarına çıkan imkansızlıklar düşünüldüğünde izleyicide tam bir terör yarattığı söylenebilir. Özel efektlerin CGI yapaylığından tamamen uzak oluşu, Dünya'nın hep astronotların görüş alanında oluşu, filmin realizmini iyice perçinleyen, insanı Star Trek filmlerinden birini izliyormuş hissinden tamamen uzaklaştıran ve çaresizliğinizi ve "küçüklüğünüzü" tokat gibi yüzünüze vuran unsurlar. Özellikle de filmin ilk yarısında Dr Stone'un uzay mekiğinden kopup sürüklendiği sahneler insanın kabuslarına girecek türden. Çünkü, Gravity'deki "korku" unsuru sadece ölüm korkusundan değil hiçlik içinde ölmekten, sınırsız boşluk içinde sonsuza dek sürüklenmekten, herhangi bir yere düşmeden düşmekten, yani bir nevi yer çekiminin yokluğundan besleniyor. Ve tüm bu çaresizliğe rağmen bir türlü ortadan kaybolmayan hayatta kalma güdüsünden. 
Filmin tüm bu terör içinde ana karakterine hayatta kalma motivasyonu vermemesi düşünülemez elbette. Ama tüm iyi filmlerde olduğu gibi Gravity bu motivasyonu da bir dezavantaja dönüştürmeyi başarıyor. Ryan Stone, çocuğunu yakın zamanda kaybetmiş, hayatta kalması için bir sebep olmadığını düşünen yalnız bir kadın. Mekikleri kullanılamaz hale geldiğinde ve Dünya'ya dönmesi imkansız gibi göründüğünde tüm güdülerinin tersini söylemesine rağmen sık sık vazgeçmeyi düşünüyor. Tüm bunlara rağmen ölmemeyi seçiyor, bunun için çok zor şartlar altında eşsiz bir korkuyla savaşarak ve büyük bir mücadele vererek galip geliyor. Bu açıdan bakıldığında Ryan Stone'un yeniden doğduğu da söylenebilir. Filmin sık sık altını çizdiği bu fikir, görsel imgelerde de sıkça destekleniyor. Ryan'ı çoğu kez mekiğin içinde cenin pozisyonunda görüyoruz ve Dünya'ya hayatın başlangıç noktası olan sudan çıkarak dönüyor, örneğin. 
Yarattığı gerilim, insanı başbaşa bıraktığı sorular ve gerçekten nefes kesici görselliğine rağmen Gravity'de "Ah keşke olmasaydı," dediğim bir mesele var ki, o da Amerikan filmlerinin olmazsa olmazı "kendini kutlama", yani bir tür övünme. Ryan'ın, Dünya'ya dönmek için elinden geleni yapmaya karar verdiği ve yaşamayı seçtiği andan itibaren başlayan ve bu övünmeyi içeren monologları, daha beş dakika önce intihar etme kararından vazgeçmiş bir kadının realitesinden çok uzak ve neredeyse bipolar denebilecek bir ruh hali değişimine işaret ediyor. Bu karar değişikliği daha kontrollü bir ruh hali değişimiyle çizilseydi film çok daha başarılı bir yaşam - ölüm, evren - insan dikatomisi yaratabilirdi. Bir de kameranın farklı ülkelere ait dini figürlerin mekikler içerisindeki resim ve biblolarına zoomlaması var ki, filmi açıkçası bence biraz ucuzlatıyor.
Benim kılı kırk yarmamı bir kenara bırakırsak gerçekten gişesini hak eden, iyi oyunculuklu ve efektli bir film Gravity. Özellikle Sandra Bullock, filmi tek başına taşıdığı ve tamamen hayali durumlarda yalnız başına böyle bir terörü böyle bir inandırıcılıkla çizdiği için gerçekten takdir edilesi. 2009'daki The Proposal'dan beri kariyerinin hem gişe hem de ödüller anlamında büyük bir ivme gösterdiği ve orta yaşlı kadın oyuncu sevmeyen Hollwood'da 49 yaşında çok aranır rollerin altından alnının akıyla çıktığı da unutulmamalı. 
Gravity, dün adayları açıklanan SAG (Ekran Oyuncuları Sendikası) Ödülleri ve bugün açıklanan Golden Globes'da En İyi Kadın Oyuncu ve En İyi Drama gibi dallarda aday gösterildi. Yani Bullock'a bir Oscar adaylığı daha geliyor diyebiliriz. Kazanabilir mi, orası apayrı bir konu ama son zamanlarda verdiği röportajlarda mümkün olduğunca az filmde yer almaya karar verdiğini söyleyen bir oyuncu için fena bir durumda sayılmaz, değil mi? :) 

1 comment:

Ruhsuz Atmaca said...

Oscara ambargo koydu zalımlar :)))

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...