Blogun hareketsizliğinden de tahmin edebileceğiniz gibi bu aralar tembelliğim üzerimde. Özellikle de izleme konusunda. Neden bilmiyorum, yeni şeyler izleme isteğimi bir şekilde yitirdim bu aralar. Hiçbir şey izlemiyor değilim ama bir şekilde eski performansımda da değilim ve izlediklerim de bende "Bunun hakkında kesin yazmalıyım!" hissini uyandırmadı bir türlü. Neyse, demeye çalıştığım şu ki, Mike Cahill'in yönettiği ve senaryosunu başrol oyuncusu Brit Marling ile birlikte yazdığı Another Earth beni o kadar etkiledi ki, tüm yapılacak işlere ve tembelliğe rağmen hakkında bir şeyler yazmak istedim ve de karşınızdayım.
Another Earth 2011 yapımı bağımsız bir film. Adını ilk kez Sundance film festivalinde aldığı, aralarında Jüri Özel Ödülü'nün de bulunduğu ödüllerle duyurmuş. Konusuna gelince.. Güneş sisteminde Dünya'ya çok benzeyen bir gezegen keşfediliyor. Bu keşfin haberini MIT'nin astrofizik bölümüne kabulünü kutladıktan sonra sarhoş bir şekilde araba kullanırken alan 17 yaşındaki Rhoda, gökyüzünde beliren bu gezegeni izlerken kaza yapıyor ve 3 kişilik bir ailenin hayatının mahvolmasına sebep oluyor. Arabadaki anne ve çocuk hayatını kaybediyor, ünlü bir müzisyen olan baba John Burroughs ise komaya giriyor. Rhoda sarhoş araç kullandığı için 4 yıl hapse mahkum oluyor ve serbest bırakıldıktan sonra başarılı ve parlak bir öğrenci iken geleceği belirsiz eski bir suçlu olarak yaşamaya alışmaya ve iki kişinin ölümüne sebep olmanın verdiği suçluluk duygusu ile başa çıkmaya çalışıyor.
Komaya giren John'un uyandığını öğrendikten sonra suçluluk duygusunu hafifletmek için ondan özür dilemeye karar veriyor. İkili Rhoda'nın bir türlü cesaret edip kim olduğunu söyleyememesi sayesinde arkadaş oluyorlar. Bu sırada, keşfedilen yeni gezegen Dünya'ya yaklaştıkça Dünya'ya şaşırtıcı derecede benzediği, tıpkı Dünya gibi bir uydusu olduğu öğreniliyor. Uzaya sivil seyahat hizmeti veren bir firma bir yarışma başlatarak kamuoyuna bu yeni gezegene giden ilk insanlar olmayı vaat ediyor. Suçluluk duygusundan, işlediği suçun ağırlığından ve yaşadığı hayattan kaçmanın yollarını arayan Rhoda da bu yarışmaya katılıyor. O hevesle bu yarışmanın sonucunu beklerken ve John'la vakit geçirmeye devam ederken "Dünya II" olarak adlandırılan bu gezegenle ilk iletişim kuruluyor ve de Dünya II'nin her anlamda Dünya'nın aynası, aynısı olduğu keşfediliyor.
Rhoda ve John'un aynı olayın sonucu olarak yaşadıkları suçluluk ve yas yüzünden darmadağın olmuş hayatlarına ve kurdukları ilişkiye bu gezegenle ilgili öğrendiğimiz her yeni bilgiyle biz de yeni bir gözle bakıyoruz. Rhoda'nın suçluluk duygusu, bu ayna Dünya ile bir nebze hafifliyor ve "belki" bazı şeylerin bir başka dünyada farklı yaşanmış olma ihtimali, o farklı hayatı yaşayan diğer "ben"likle tanışma ihtimali, hepsinden de öte hataları, acıyı, başarısızlığı arkada bırakıp yeninin mümkün olduğu bir yere gitme ihtimali, en az Rhoda'yı olduğu kadar izleyiciyi de cezbediyor. Özellikle de gezegenler arası ilk iletişimin kurulduğu sahne ve de filmin son zamanlarda izlediğim en vurucu sahnelerden biri olan kapanış sahnesi var ki, insan "Benim başıma gelse ben ne yapardım?", ".. nasıl bir his olmalı?" diye düşünmeden, sorgulamadan ve de ister istemez ürpermeden edemiyor.
Film de, tam da buna benzer bir sorgulamanın sonucu olarak, Cahill ve Marling arasında geçen "Evrende bir yerlerde senden bir tane daha olsa ve onunla tanışma şansın olsa ne yapardın?" diyaloglarından doğmuş. Bağımsız bir film deyince insan bütçenin stüdyo filmlerine nazaran çok çok küçük olduğunu elbette tahmin ediyor ama Another Earth'ün ne kadar kısıtlı bir bütçe ile çekildiğini daha iyi anlatabilmek için iki örnek vereyim: Cahill, akrabaları ve arkadaşlarından yardım alabilmek ve masrafları böylece minimuma indirebilmek için filmi doğup büyüdüğü Connecticut'ta çekmiş ve filmde neredeyse Brit Marling kadar çok görünen oyuncu William Mapother'in maaşı gün başına sadece 100$ imiş. Bütçenin azlığı elbette filmde, özellikle de kamera kullanımında kendini gösteriyor ama bunun dışında film senaryosunun bütünlüğü ve vuruculuğu ve de oyunculuklar sayesinde o kadar iyi ki, bu durum asla göze batmıyor.
Dünya II'nin arka planda göründüğü sahneler o kadar göze hitap eden ve insanı etkileyen sahneler ki, çoğu negatif eleştiride altının çizildiğini gördüğüm dünyalar arası böyle bir konumlanmanın astrofiziksel sonuçlarının filmde irdelenmemiş olması, yani filmin bilimsel olarak inanılır olmaması beni gerçekten hiç rahatsız etmedi. Özellikle de böyle bir hikaye ve bu hikayeyle sorulan böylesine güzel sorular varken ben açıkçası suspension of disbelief'te hiç sıkıntı yaşamadım. Bilim-kurgu püristi değilseniz sizin de yaşayacağınızı sanmıyorum :)
Son olarak: Cahill'in oyuncu kadrosunda yine Brit Marling'in bulunduğu ve de yine bir bilim kurgu olan yeni filmi I Origins'in bu ayın 19'unda gösterime gireceğini de hatırlatarak yazıma son veriyorum.