28.7.13

Kısa Kısa...

Son zamanlarda beni hakkında uzun uzun yazmaya iten herhangi bir şeye denk gelmeyince, yakın zamanda izlediğim ve beğendiğim filmler hakkında bir "Kısa Kısa.." serisi başlatmaya karar verdim. Bu seri ben "yeterince" film izledikçe güncellenecek ve bu filmler üzerine adı üstünde kısa notlardan oluşacak. Tabii yine beğendiğim ya da tartışmak istediğim filmler ile ilgili uzun yazılar da yazmaya devam edeceğim. Hadi o zaman daha fazla uzatmadan başlayalım. 

Sıkça takip ettiğim torrent kaynaklarımdan birinde karşıma çıkan Oblivion bu senenin Nisan ayında gösterime girmiş bir bilim-kurgu. Başrolünde Tom Cruise, Bond serisinden tanıdığımız Olga Kurylenko, ve Andrea Riseborough var. Görece küçük rollerde Morgan Freeman ve Melissa Leo gibi daha "ağır top" sayılabilecek oyuncular da karşımıza çıkıyor. Uzaylılar tarafından saldırıya uğramış ve Ay'ı kaybetmiş Dünya son demlerini yaşamaktadır. Cruise'un canlandırdığı Jack ve Riseborough'nun canlandırdığı Vika, Dünya'nın enerji kaynaklarını depolamakla sorumlu iki kişilik bir takımdır. Görevlerini tamamladıktan sonra insanoğlunun yerleştiği Satürn uydusu Titan'a döneceklerdir. Ancak Jack, silinen anılarının yankılarından bir türlü kurtulamamakta ve Vika'nın aksine görevini sorgulamaktadır. Tam da bu sebepten, görevini ve varlığını sorgulamasına sebep olacak zorluklar ve gerçekleklerle karşı karşıya kalacaktır. Oblivion, kesinlikle ortalamanın üstünde, başarılı bir bilim-kurgu. Tron: Legacy'nin de yönetmeni Joseph Kosinski tarafından önce çizgi-roman olarak tasarlanmış, sonra da sinemaya uyarlanmış. Tom Cruise'un son derece garip Scientology bağlantısını, geçen yazki yine Scientology'nin ön planda olduğu Katie Holmes ile boşanma fiyaskosunu ve de tabii Oprah'nın koltuğundaki zıplamalarını göz ardı edip kendisini ciddiye alabilirseniz fena da bir seyir sayılmaz. Açıkçası ben bu filmle anladım ki ben kendisini artık ciddiye alamıyorum ve Tom Cruise gerçeğini unutup filmin içinde kaybolamıyorum. Bu dertten muzdarip olmayanlara önerilir. 

Çok sevdiğim John Hughes'un sürekli bir yerlerde karşıma çıkan ve bir türlü izleyemediğim bu filmi Weird Science'ı sonunda izledim. 15 yaşındaki Gary ve Wyatt, okulun en ezik ve kızlardan yana bahtı bir türlü gülmeyen takımındandır. Bu durumdan kurtulmak için bir gün kendilerine bilgisayarda hayallerinin kadınını yaratırlar. Ortayan çıkan kadın Lisa, gerçekten de güzelliği ve zekası ile ikiliyi oldukça popüler ve aranır kılar ama başlarına da açılmadık dert bırakmaz. Breakfast Club, Sixteen Candles, Pretty in Pink gibi klasik John Hughes filmlerinin yanında bence sönük kalsa da aynı 80ler naifliğinde bir film Weird Science. Özellikle bilgisayar içeren sahneleri günümüz 15liklerini pek açmayacaktır diye tahmin ediyorum. Ama ben 15 yaşındayken izleseydim muhtemelen çok severdim. Saydığım John Hughes filmlerinin performansını beklemeyin ama John Hughes olsun da taştan olsun diyorsanız da kaçırmayın. 


Yine sıkça karşıma çıkan ve yeni izlediğim bir komedi filmi. Owen Wilson, Vince Vaughn ve Rachel McAdams'ın başrollerde olduğu film, Christopher Walken, Bradley Cooper ve Isla Fisher gibi büyük isimleri de bomba rollerde karşımıza çıkarıyor. Ezelden beridir BFF olan John ve Jeremy, binbir yalan söyleyerek yabancıların düğünlerine gidip kadınlarla tanışıp onlarla birlikte olmayı kendilerine hobi bellemiştir. Ancak her romantik komedide olduğu gibi, ikili bu düğünlerden birinde yatağa atmaya çalıştıkları kadınlara aşık olunca işler karışır. Judd Apatow erkek arkadaşlığı üzerinden komedilerle gişede paraya para dememeye başlamadan önce çekilmiş bu film, o filmleri kesinlikle aratmıyor. Owen Wilson ve Vince Vaughn filmde gerçekten mükemmel ve inanılmaz inanılır bir ikili yaratmışlar. Vaughn'un içine düştüğü durumlar ve diyalogları klasik olacak cinsten. Ben açıkçası izlerken çok eğlendim ve çok iyi vakit geçirdim. Biraz uzun ve zaman zaman gereğinden fazla romantizme kaçtığı yerler yok değil ama sırf Vaughn için bile izlenir.
Follow on Bloglovin

No comments:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...