Benim gibi Nadler'ı Little Hells albümü ile tanıyıp sevmiş üç arkadaşım ile 15 dakikalık bir gecikmeyle vardık Salon İksv'deki konsere. Salon'un en başarılı taraflarından biri de konserlerinin duyurdukları saatte başlaması. Yani "Nasıl olsa geç çıkarlar," diye oyalanıp İksv'ye geç gitmemek lazım, benden söylemesi. Biz görevlilerin "Daha ikinci şarkıda," rahatlatmalarıyla aceleyle içeri girdiğimizde anladım ki gerçekten de bir avuç izleyiciyle geçecekti konser. Nadler İstanbul'a her daim gelinmeyeceğinin farkındalığıyla bir buçuk saatlik ve karma bir setlist hazırlamış. Sahnedeki hali tavrı, daha önce performanslarıyla ilgili okuduklarıma son derece yakın bir şekilde utangaç ve sıkılgan. Çok fazla seyircilerle göz göze gelmemeye çalışıyor, şarkı aralarındaki diyalog kurma çabaları her söylediğinden pişman olmaya benzer bir utangaçlıkla dolu :) Çoğu zaman utanıp eliyle yüzünü kapıyor, şarkı öncelerinde gerginliğini yatıştırabilmek için derin derin nefes alıyor. Bunlar size sahnede izlemeye değer bir performans sergilemediğini düşündürtmesin. Tüm gerginliğine rağmen mükemmel bir enstrüman kabiliyeti ve sesi var Marissa'nın. Abartı olacak belki ama albümleri canlı performansının gerçekten gerisinde kalıyor bu anlamda. Dün 3 gitarla sahnede tek başınaydı ve çoğu şarkısını kendisinin de sahnede söylediği gibi albümlerindeki prodüksiyondan arınmış bir şekilde gitarıyla seslendirdi. Aklımda kaldığı kadarıyla çaldığı şarkıların bir kısmı şöyle: Thinking Of You,Famous Blue Raincoat (Leonard Cohen cover'ı), Ghost Lovers, Mr John Lee Revisited, The Sun Always Reminds Me Of You, Daisy, Where Did You Go?, Dying Breed, Diamond Heart. Tam setlist'i hatırlayan varsa merak edenler için diğer şarkı isimlerini de eklemek isterim, lütfen yorum bırakın!
Konsere katılımın az olması, konser sonrası gerçekleştirilen albüm satışı ve imza seasında bizlere yaramış oldu. Nadler ile tanışma, kısa da olsa sohbet etme şansımız oldu. Sahnedekinden çok farklı olmayan, yine çekingen bir hali var. Fotoğraf çektirmeyi sevmemesine rağmen yine de rica edenlere hayır demedi. İstanbul'u çok sevmiş, "Daha önce gördüğüm hiçbir yere benzemiyor," dedi. Gördüğüm kadarıyla, muhtemelen Nadler'ın albümlerinin Türkiye'de satılmamasının da etkisiyle, konser sonrası albümlere ilgi fena değildi, plak imzalatanlar bile oldu. Biz de arkadaşlarımla birer albüm aldık ve anladım ki Marissa hepimizi bambaşka albümlerden yakalamış, ben Marissa Nadler'ı aldım, onlar ise Little Hells ve Songs III: Bird on the Water'ı. Kısacası her şeyiyle beklentilerimizi karşılayan, beni canlı izleyebileceğime hiç ihtimal vermediğim ve çok çok sevdiğim bir isimle buluşturan çok çok güzel bir geceydi. Kendisini tanımayan ve bu yazıyla tanışanlara Little Hells ve Marissa Nadler albümlerini şiddetle tavsiye ederim. Canlı izleme şansını (şimdilik) kaçırmış olsanız da bu güzellikten mahrum kalmayın! Son olarak işte konserden iki video:
Not: Fotoğraflar tarafıma aittir ve izinsiz kullanılamaz! Kullanmak istiyorsanız lütfen herseyadinlandi@yahoo.com.tr üzerinden iletişime geçin.
No comments:
Post a Comment